Çin sinemasının en ünlü isimlerinden Chen Kaige, “Mümkün olduğunca yalın öyküler seçmeli ve yalın bir dille anlatmalıyız, yoksa Hong Kong ve Tayvan’da yaşayan Çinliler bile anlamakta zorlanıyor” diyerek, simgelerle dolu Çin kültürünün uluslararası arenadaki büyük dezavantajından söz etmişti.
Edebiyat, 5 bin yıllık derin kültürün ve günümüz Çin gerçeklerinin görsel bir dille ifade edildiği sinemaya oranla bu dezavantajı çok daha geniş boyutlu yaşıyor kuşkusuz. Çin romanları, öyküler ve özellikle de şiir, ne kadar “yalın ve basit” olursa olsun, yabancı dile çevrildiğinde çok şey yitip gidiyor. Örneğin Mao Zedung’un şiirleri, Çin kültürü, felsefesi ve tarihi hakkında hiçbir bilgisi olmayan okura, ne kadar iyi çevrilirse çevrilsin, son derece tatsız ve anlaşılmaz gelebilir. Oysa gerçekten derin ve etkileyici şiirlerdir bunlar ve Mao okurlara (Çinliler dahil) yardımcı olmak için çoğu şiirinin sonuna açıklayıcı notlar yazmak zorunda kalmıştır.
Yine de, Çincenin sonradan öğrenilmesi hayli zor, hatta dünyanın en zor ve karmaşık dili olduğu düşünülürse bu ülkenin edebiyatının tadını almak için çevirilerden başka şansımız yok.
“YEDİNCİ GÜN”
Yu Hua’nın dilimize kazandırılan ikinci romanı, Alabanda Yayınları’nca Aslı Anar’ın İngilizceden çevirisiyle sunulan “Yedinci Gün” ise yaşamak için çokça nedeni bulunmakla birlikte ölen bir adamı getiriyor karşımıza. 2013’te yayımlandığında Çin’de tartışmalar yaratan bu eleştirel roman, “Yaşamak”ın gerçekçi bakış açısını tekrarlamakla birlikte bunu farklı bir düzlemde işliyor ve yemek yediği lokantadaki bir patlama nedeniyle 40 yaşında ölen bir adamın “araf”taki anı ve gözlemlerini içeriyor. Doğumundan itibaren gerçekçi ama alabildiğine sıradışı rastlantıların belirlediği bir yaşam süren Yang Fei, öldükten sonra yakılmayı beklerken yedi gün boyunca yaşamını gözden geçiriyor, günümüz Çin toplumundaki sosyo-ekonomik ilişkilere değiniyor, “parasızlık”ın yol açtıklarını sorguluyor.
213 sayfalık “Yedinci Gün”, YuHua’nın bireyden hareketle toplumu gözlemleme ve eleştirme gücünün parlak bir örneği niteliğinde. Çin’deki güncel toplumsal çelişkilere, kendi yasını kendisi tutmak zorunda kalanlar, öldükten sonra mezar yerini satın alacak kimsesi olmayanlar üzerinden bakış da denebilir.
Tunca Arslan
, 19.5.2017