İkimizden Biri Uyuyor isimli harika kitabıyla tanıdığımız Danimarkalı yazar Josefine Klougart ile bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.
SANAT TARİHİ VE EDEBİYAT OKUDUKTAN SONRA KOPENHAG DANİMARKALI YAZARLAR OKULU’NDAN MEZUN OLMUŞSUNUZ. BU SİZE OLDUKÇA İYİ BİR DENEYİM SAĞLAMIŞ OLMALI. SİZCE BU DENEYİM YAZARLIĞINIZI NASIL ETKİLEDİ?
Danimarkalı Yazarlar Okulu’nun eski direktörü yazar Hans Otto Jørgensen ile olan iletişimimin bunda önemli katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu biraz edebiyata nasıl baktığım ve ilgilendiğimle ilgili. Ama aynı zamanda kendini göstermek ve sesini duyurmakla da ilgili. Çünkü belirli bir metin üzerinde çalışmak, dilimizin kapasitesini ve sınırlarını keşfederken kolektif düşünce biçimimizi ortaya serer.
Edebiyat, insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulayan temel bir araştırmadır. Edebiyatın dili ise, düşünce olanaklarının genişlettiği aktivizmdir. Öğretilecek ve okunacak bu araştırmaları hem yazar hem de diğer okurlar için dünyayı ifade edebilen diyaloglarla uygulamanın yoludur.
İNSANLAR SİZİ “DANİMARKA’NIN WOOLF’U” OLARAK TANIMLIYOR. BU SİZE NASIL HİSSETTİRİYOR?
Gülümsüyorum. Benzetmeler her zaman komiktir. Sonuçta Woolf kıyaslanmak için kötü bir yazar değil. Kesinlikle şikayetçi değilim.
VİRGİNİA WOOLF’UN HAYATINIZDA NASIL BİR YERİ VAR?
Onun çalışmaları benim için çok anlamlı. İnsan bilincini ciddi bir yaklaşımla ele alıyor. Bunu zekası ve neredeyse korkutucu analitik kapasitesiyle beraber ahenkli ve güzel bir şekilde bize sunduğuna inanıyorum.
“İKİMİZDEN BİRİ UYUYOR” TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN İLK KİTABINIZ. YAZARI YAZDIĞI DİLDEN OKUMANIN DAHA ÖZEL OLDUĞUNA ŞÜPHE YOK. KİTABINIZ BAŞKA DİLE ÇEVRİLMESİ VE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE OKUNMASI NASIL HİSSETTİRİYOR?
Kitaplarımın ülkeleri gezmesinden ve Danimarka kültürünün dışına çıkıp yeni fikirlere ulaşmasından çok memnunum. Genelde çeviri kitaplara baktığımda aynı olmadıklarını fark ediyorum. Çeviriler kitabı sanki orijinal değil de kardeşi gibi gösteriyor. Aynı genetik koda sahip fakat büyük varyasyonlara ve değişimlere uğramış kardeş bir dil gibi. Her dil bize spesifik elementlerini, düşüncelerini ve metne dair öngörülerini getiriyor. Üstelik bunlar kitabın kendi dilinde belirsiz gölgeler gibi kalıyorlar. Çevirilerde bu oldukça fark edilebilir ve tahmin edilebilir bir durum.
SİZİN İÇİN İYİ EDEBİYATIN KRİTERLERİ NEDİR? ÜLKELERE GÖRE İYİ EDEBİYAT KAVRAMLARININ DEĞİŞTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?
İyi edebiyat, duygu ve düşünce dünyalarının çatışmasını ortaya koyandır. Edebiyat, okuduğumuzda bir şeyler değiştirir. Bu kişisel bir konunun aksine yeni dünya görüşüyle ilgilidir. Yeni bir ses, yeni bir bakış açısı kendimize ve dünyaya dair fikirleri değiştirerek fark yaratır.
BU SENE VE 2011’DE TANPINAR EDEBİYAT FESTİVALİ’NDE YER ALDINIZ. BU FESTİVALİ NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ? ULUSLARARASI FESTİVALLERİN DÜNYANIN HER YERİNDEN YAZARLARI BİR ARAYA GETİRMESİ HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Bu festivalin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Bunu 2011’de de deneyimledim ve çok sıcak bir atmosfere tanık oldum. Tutkulu okuyucularla ve üniversitelilerle bir araya gelmeyi hep dört gözle bekliyorum. Bu harika bir ayrıcalık.
“İKİMİZDEN BİRİ UYUYOR” AYRILIK VE BİRLİKTELİK İÇEREN, AŞK TEMALI BİR KİTAP. SİZİN AŞK TANIMINIZ NEDİR? BU KONUDA KÖTÜMSER MİSİNİZ?
Kelimeler çok fazla anlama geldiğinden aşktan böyle tek bir şeymiş gibi bahsetmek çok zor. Genellikle aşkın bize ve dünyaya güzel bir enerji yaydığını düşünüyorum. Eğer çok kötü hissettirmiyorsa ve savunmasız kalmaktan korkmuyorsanız bağlanabileceğiniz bir şey. Tabii bizim bahsettiğimiz aşk genelde insanlar arasında olan. Güçlü bir şekilde yükselen ve iki insan tarafından paylaşılan odaklanmış bir enerji söz konusu. Onlar hayallerini, düşlerini ve en büyük korkularını paylaşıyorlar. İki kişi birbirini sevdiğinde, kişisel olarak dünyada deneyimlediklerinden çok daha fazlasını yapıyorlar. Işığa doğru iki kişilik bir adım atıp 3. şahıslara, olaylara kör oluyorlar ve tüm bunları kaybetme korkusu tüm hücrelerini sarsarken yapıyorlar. Birini umutsuzca sevmenin ise tüm bunlardan daha çok güç ve cesaret gerektiren bir durum olduğu kesin.
BENZERSİZ BİR ANLATIMA SAHİPSİNİZ. BUNUN SİZİN İÇİN DOĞRU YOL OLDUĞUNA NASIL KARAR VERDİNİZ?
Elimden gelenin en iyisini yazmaya çalışıyorum. İkimizden Biri Uyuyor’la canlandırmaya açık, basit bir kitap yazmak istedim. Sanırım bunu iki insan arasındaki çekimle var olan, yükselen ve yaratıcı bir güce ulaşan aşk fikriyle, sezgisel olarak yaptım.
DÜNYANIN GERÇEKLİĞİNİ KİTAPLARINIZDAKİ DERİNLİK İLE TASVİR EDİYORSUNUZ. GERÇEKLİK KAVRAMINI NASIL TANIMLARSINIZ?
Gerçeklik, ‘şey’ dediğimiz her şeyin ideal durumu ya da düşünselliğinin aksine, gerçekte asıl var olan durum olarak tanımlanır.
Sevdiğimiz zaman veya iyi bir edebi eseri okuduğumuz zaman gerçekliğin içine gireriz. Çünkü aslında biz; aynı fikirde olmasak da insan olduğumuz için bağlantı kurma ihtiyacı duyan bir topluluğuz.
Bu, entropiden uzaklaşırken karmaşıklığa doğru gitme hareketiyle bağlantılı. Gerçeklik, çevremizde yükselen ve katı düşüncelerle dolu dünyamız ile rahatsız edilmeyen, korunan bir bilinçle karşılaşmamızdır. Ya da en azından dünyamız, onun dışında bir şeyle -bir fikir veya düşünce olarak “yönetilebilir” bir şeyle- nadiren izin verdiğinde karşılaşacağız.
Doğadaki her şey, bedenlerimiz de dahil olmak üzere bizlere yaratılışı hatırlatır. Sadece fikirlerle bağlantı kurmakla yetinmek, kendi sınırlı bilinçlerimizde tutulacak kadar küçük olana bağlanmak demektir. Bu bizi yalnızlığa ve gerçekçilik hissine yol açan bir yola götürmekle kalmaz, aynı zamanda bizi doğrudan dogmatizme ve faşizme götürerek tek boyutlu bir dünya ve korkunç bir zihin gerçekliği dünyası sunar.
Dünyadaki ve kendi içimizdeki gerçeklik algısının bir yanılgı olduğu fikrine kapıldığımızda acınası ve tehlikeli yaratıklara dönüşümümüz başlar. İçimizdeki bu tarafı bir arada tutmak için ortaya çıkardığımız oluşum da bizim sevgimizdir.
Röportaj: Tüles Talu
Çeviri, Düzenleme: Esra Başkaya